
- •1) Müslüman olmak.
- •2) Buluğa ermiş olmak.
- •3) Akıllı olmak
- •4) Hür olmak
- •5) Haccın farz olduğunu bilmek.
- •6) Haccın meydana geleceği bir vaktin bulunması.
- •1) Sağlıklı olmak:
- •2) Haccın edasına hissi bir engelin bulunmaması
- •3) Yol emniyeti
- •4) Bulunduğu yer ile Mekke arasında Seferi mesafe olması durumunda kadının yanında eşinin veya mahreminin bulunması.
- •İhrama nasıl girilir?
- •İhram Yasakları
- •İhramlıya Yasak olup Haccı Bozan Şey
- •Vacip Oluşu
- •Vucup Şartları
- •İhsarın Hükmü
- •İhramdan Çıkmanın Caiz olması
- •İhramdan Çıkmanın Hükmü
- •İhramdan Çıkmanın Caiz Oluşu
- •İhsarın Ortadan Kalkmasının Hükmü
- •İfrat haccinin yapilişi
- •İhrama girince şu fiillerden kaçınır.
- •Vekaletin Caiz Olma Şartları
- •Vekil ne ile vekalete muhalefet etmiş olur. Ve muhalefet ettiği zaman hükmü.
HAC VE UMRE
Hac lugatta "Yönelmek", "Kasdetmek" anlamlarına gelen bir kelimedir.
Fıkıh terimi olarak hac, özel bir mekânı, özel bir zamanda, özel bir fiil ile ziyarettir.
Tarifteki özel mekân Kâbe ve Arafattır. Özel zaman hac aylarıdır. Bu aylar Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on günüdür.
Özel bir fiil, hac niyetiyle belirli yerlere ihramlı olarak gelmektir. Nitekim bunlar tafsilatıyla beyan edilecektir.
Hac, hicretin dokuzuncu yılının sonlarında farz kılınmıştır. Haccın farz oluşu Kitap, Sünnet, İcma've makul delille sabittir.
Kitaptan delili:
وَ لِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبِيلاً
"Oraya yol bulabilen herkesin Allâh (Celle Celâluhû) için Kâbe'yi haccetmesi gerekir."(Ali İmran: 97)
Bu ayet-i kerimenin haccın farz olduğuna delil oluşu iki cihettendir.
a) Ayet-i kerimedeki عَلَى kelimesinin "icap" (vacip kılma, gerekli kılma) için olması.
b) Ayet-i kerimenin devamında Allâh-u Te'âlâ şöyle buyuruyor:
وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
"Kim neyi inkar ederse, şüphesiz ki Allâh (Celle Celâluhû) âlemlerden ganidir. "
Ayet-i kerimedeki "Kim inkâr ederse" sözünü İbn-i Abbas, "Kim haccın farz olduğunu inkar ederse" diye yorumlamıştır.
Allâh-u Te'âlâ, İbrahim (Aleyhisselâm)'e şöyle buyurmuştur:
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍ لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪يۤ اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ
"İnsanları hacca çağır, yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler. Ta ki kendi menfaatlarına şahit olsunlar. Allâh (Celle Celâluhû)'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. (Hac 27-28)
Sünnetten delili:
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
بُنِيَ اْلاِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلاَةِ وَاِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَصَوْمِ رَمَضَانَ وَحَجِّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبِيلاً
"İslam beş esas üzerine kurulmuştur: A llah (Celle Celâluhû) tan başka ilah olmaığına şahadet etmek, namazı tastamam kılmak, zekâtı vermek, ramazan orucu tutmak ve oraya yol bulabilenin Kâbe'yi haccetmesi. "(Buhari, Müslim)
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
اُعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَصَلُّوا خَمْسَكُمْ وَصُومُوا شَهْرَكُمْ وَحُجُّوا بَيْتَ رَبِّكُمْ وَاَدُّوا زَكَاةَ اَمْوَالِكُمْ طَيِّبَةً بِهَا اَنْفُسُكُمْ تَدْخُلُوا جَنَّةَ رَبِّكُمْ
"Rabbinize ibadet ediniz, beş vakit namazlarınızı kılınız, Ramazan ayı orucunuzu tutunuz, Rabbinizin beytini haccediniz, mallarınızın zekâtını ödeyiniz, bütün bunları gönül hoşluğu ile yapınız. (Eğer böyle yaparsanız) Rabbinizin cennetine girersiniz."(Bedayi )
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
مَنْ مَاتَ وَلَمْ يَحُجَّ حَجَّةَ اْلاِسْلاَمِ مِنْ غَيْرِ اَنْ يَمْنَعَهُ سُلْطَانٌ جَائِرٌ اَوْ مَرَضٌ حَابِسٌ اَوْ عَدُوٌّ ظَاهِرٌ فَلْيَمُتْ اِنْ شَاءَ يَهُودِيًّا وَاِنْ شَاءَ نَصْرَانِيًّا اَوْ مَجُوسِيًّا
"Zalim bir sultan, hapsedici bir hastalık veya zahir bir düşmanın engellemesi olmaksızın her kim farz haccı yapmamış olarak ölürse, dilerse yahudi, dilerse hristiyan veya mecusi olarak ölsün."(Bedayi )
Ümmet haccın farz olduğu hususunda icma etmiştir.
Akli delil:
İbadetler ya kulluk hakkı için ya da nimete şükretmek için vacip olmuştur. Hac'da kulluk ve nimete şükretmeyi açığa vurmak vardır. Hacceden kişi ihrama girerken üzerindeki bütün zinetini çıkarır, faydalanacağı hiçbir şey bırakmaz. Sanki efendisinin kendisine kızdığı bir köle olur. Bu haliyle efendisinin merhametini ister. Arafatta vakfe yaparken efendisine asi olan bir köle mesabesindedir. Efendisinin önünde, ona hamdederek, onu överek ve affını dileyerek durmaktadır. Bütün bu haller kul olduğunu açığa vuran hallerdir. Nimete şükretmeye gelince, ibadetlerin bir kısmı bedeni (bedenle yapılan) bir kısmı hem bedeni hem de mali (malla yapılan) dır. Hac ibadeti hem mal hem de bedenle yapılan bir ibadettir. Bu nedenle hem mal hem de bedenin sıhhatı bulunduğu zamanda vacip olur. O halde hac'da iki nimete şükretmek vardır. Nimete şükretmek, ancak onu nimet verene itaatta kullanmakla olur. Nimete şükretmek aklen de şer'an da vaciptir.
Hac farz-ı ayn (her mükellefin şartların oluşması durumunda bilfiil yapması gerekli olan farz)dır. Farz-ı kifaye (bir kısım mükellefin yapmasıyla diğerlerinden düşen bir farz) değildir. Çünkü Allâh-u Te'âlâ'nın haccı vacip (farz) kılması, insan fertlerinden her bir ferdi muayyen olarak kapsar. Kural şudur: Bir insan üzerinde olan sorumluluktan ancak kendisinin yapmasıyla kurtulur. Ancak cihad ve benzeri şeylerde olduğu gibi zimmette olandan kasdedilen başkasının yapmasıyla meydana geliyorsa, bizatihi kendisinin yapmayıp başkası onu yapıyorsa sorumluluktan kurtulur. Şayet hiç kimse yapmazsa hepsi sorumlu olur. Başkasının yapmasıyla yükümlülükten kurtulma hac ibadetinde tahakkuk etmez. Bedenindeki bir arıza sebebiyle parasını verip başkasına kendi adına haccettirme meselesi bundan farklı bir durum olup, izahı ileride gelecektir.
Hac ibadeti ömürde bir defa yapılması farzdır. Farzı yerine getirdikten sonra yapılan hac'lar nafile hac'lardır. Namaz, oruç ve zekât hac gibi değildir. Zira namaz birgün ve gecede beş vakit farzdır. Oruç ve zekât her sene farzdır. Çünkü fiile dair mutlak emir tekrarı gerektirmez. Nitekim bu usûl ilminde maruftur. Namaz, oruç ve zekât ibadetlerinde fiile dair mutlak emir olduğu halde tekrarın olması mutlak emirden değil, zaid bir delil iledir. Ebu Hureyre (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatıyor:
خَطَبَنَا رَسُولُ اللّٰهِ ص يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا فَقَالَ رَجُلٌ اَكُلَّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللّٰهِ فَسَكَتَ حَتَّى قَالَهَا ثَلاَثًا فَقَالَ النَّبِيُّ ص لَوْ قُلْتُ نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَمَا اسْتَطَعْتُمْ
"Rasûlullâh bize hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allâh (Celle Celâluhû) size haccı farz kılmıştır, o halde haccediniz. Bir adam sordu: Her yıl mı, ey Allâh (Celle Celâluhû)'ın Rasulu sustu. Öyle ki soruyu soran kişi sorusunu üç defa tekrarladı. Nihayet Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular: Eğer evet deseydim muhakkak o şekilde farz olurdu ve sizin buna gücünüz asla yetmezdi. "(Ahmed, Müslim, Nesei)
Gerçekten hac ibadeti büyük külfet ve şedid meşakkatle yerine getirilebilen bir ibadettir. Şayet her yıl yapılması vacip olsaydı, insanlar bunu yerine getiremeyip günaha düşeceklerdi. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) başka bir rivayette:
لَوْ قُلْتُ فِى كُلِّ عَامٍ لَوَجَبَ وَلَوْ وَجَبَ ثُمَّ تَرَكْتُمْ لَضَلَلْتُمْ
"Şayet her sene deseydim, hac (her sene) vacip (farz) olacaktı. Şayet vacip olsaydı sonra da terketseydiniz, elbette sapacaktınız."(Bedayi )
Hac, şartları tahukkuk etmesi durumunda derhal (yani o sene) yapılması vacip midir, yok daha sonraki yıllara tehir edilebilir mi?
Alimler bu hususta ihtilaf etmiştir. Ebu Sehl Zeccaci mesele hakkındaki ihtilafı şöyle zikretmiştir: Bu ihtilaf Ebû Yûsuf (Rahimehullah) ile İmam-ı Muhammed (Rahimehullâh) arasındadır. Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)'a göre şartların tahakkuk etmesi durumunda hac derhal (o yıl) farz olur. O yıl yapılmalıdır. İmam-ı Muhammed (Rahimehullâh)'e göre süreli olarak farz olur. Yani onu o yıl yapabileceği gibi sonraki yıllarda da yapabilir. İmam-ı Şafiî'nin (Rahimehullâh) görüşü de budur. İmam-ı Azam (Rahimehullâh)'dan "derhal farz oluşu" ve "süreli farz oluşu" şeklinde iki rivayet vardır.
İmam-ı Muhammed'in görüşünün vechi şudur:
Allâh-u Te'âlâ haccı vakitten mutlak olarak farz kılmıştır. Çünkü Allâh-u Te'âlâ'nın şu kavl-i kerimi:
وَ لِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبِيلاً
"Oraya bir yol bulabilenlerin Kâbe'yi haccetmesi Allâh'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır."(Ali İmran, 97)
Vakitten mutlakdır. Bir vakitle kayıtlanmamıştır. Sonra Allâh-u Te'âlâ haccın vaktini şu ayet-i kerimeyle beyan etmiştir:
اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ
"Hac belli aylardır."
O halde farz kılınan hac ibadeti, ömürden mutlak olarak hac aylarında yerine getirilecek bir ibadettir. (hac aylarında fakat ömrün hangi yılında olduğu mutlak bırakılarak) Haccın derhal (o yıl) yapılması vaciptir diye kayıtlamak mutlak, kayıtlamak olur ki, bu, delilsiz olamaz. Delil de yoktur.
Rivayet edilmiştir ki, Mekke'nin fethi hicretin sekizinci yılında olmuştu. Halbuki Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) haccı hicretin onuncu yılında gerçekleştirmiştir. Şayet hac, derhal yapılması vacip olan bir ibadet olsaydı, tehir edilmezdi. İmam-ı Azam bu hususta iki rivayet olsa da en sahih olan haccın derhal (o sene) yapılmasıdır. Ebû Yûsuf ve İmam-ı Azam (Rahimehumellâh)'ın vechi şudur: Hac emri vakti hususunda mutlaktır.
Derhal yapılmayı ve tehirli yapılmayı ihtimal eder. Öyle ise, ihtiyatlı olan derhal (o yıl) yapılmasıdır. Çünkü buna hamledildiği zaman, haccın tehir edilmesi durumunda günahkar olmak vardır diyerek, haccı derhal yerine getirmek gerçekleşir.
Bu iki ihtimalden derhal (o yıl) yapılmayı alacak olursak, kişi emrolunduğu şeyi yerine getirmiş olur ve zarardan emin olur. Tehirli yapılmayı alacak olursak, haccın derhal (o yıl) yapılmasının buna bir zararı yoktur. Bilakis hayra sürat ettiği için ona faydası vardır.
Şayet hac tehirli yapılmaya hamledilse İmam-ı Muhammed'in dediği gibi çoğu zaman insanlar hac ibadetini yapmayı tehir edeceklerdir. Ve bu durum onlara zarar verecektir. O halde ihtiyatlı olan haccın fevren (derhal o sene) yapılmasının vacip olmasıdır. İmamu'l huda el-Şeyh Ebi Mansur Maturidi'nin görüşü de budur. Ona göre vakitten mutlak olan her emir fevr-e (derhal yapılmaya) hamledilir.
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
Yani bir kimsenin hac ile yükümlü tutulabilmesi için gerekli olan şartlar. Birazdan zikredecek olduğumuz şartlar tahakkuk ettiğinde o kişi hac ibadetiyle yükümlü olur.
1) Müslüman olmak.
Kafirler imanın teferruatıyla muhatap değillerdir. Bir kafir haccetse, sonra da müslüman olsa, farz hac yapmak üzerine vacip olur. Küfür halinde yapmış olduğu hacca itibar edilmez. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
اَيُّمَا اَعْرَابِيٍّ حَجَّ وَلَوْ عَشْرَ حِجَجٍ فَعَلَيْهِ حَجَّةُ اْلاِسْلاَمِ اِذَا هَاجَرَ
"Hangi bedevi haccederse velev on hac yapsın hicret ettiği zaman farz hac yapması üzerine vaciptir."(Bedayi )
Yani bedevi Müslüman olmadan önce hac yaparsa, müslüman olduktan sonra yeniden farz hac yapması gerekir. Çünkü hac ibadettir. Kafir ise ibadete ehil değildir. Bu yazdıklarımız kafir hakkında haccın dünyevi hükmüdür.
Bize göre ahiret hükümleri hakkında da kafir olan kişi üzerine hac yoktur. Öyle ki kafir, ahirette haccı terkettiğinden dolayı hesaba çekilecektir. Meselenin aslı şudur: Bize göre kafirler ibadetlerle muhatap değillerdir. Şafii (Rahimehullâh)'ye göre ise muhataptırlar. Doğru olan görüş bizim görüşümüzdür. Çünkü hac bir ibadettir. Kafir ise ibadeti eda etmeye ehil değildir. Kafir islamı kabul ederse edaya kadir olur yorumuyla, haccı kafire vacip kılmaya hiç bir yol yoktur. Böyle bir yorum doğru değildir. Çünkü bu yorumda tabi olunan (islam)'ı tabi olan (kafir)'i tabi olunan yapmak vardır.
2) Buluğa ermiş olmak.
Çocuğun haccetmesi vacip değildir. Yapmış olduğu hac nafile hac olur. Buluğa erdikten sonra farz olan haccı yapması gerekir.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلاَثَةٍ: عَنِ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ وَعَنِ الصَّبِيِّ حَتَّى يَشُبَّ وَعَنِ الْمَعْتُوهِ حَتَّى يَعْقِلَ
"Üç kişiden kalem (yükümlülük) kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, ergenlik yaşını buluncaya kadar çocuktan, akıllı hale gelinceye kadar deliden." (Ebu Davut, İbn-i mace, Tirmizi)
Çocuğun yaptığı haccın farz hac olmadığına dair Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
اَيُّمَا صَبِيٍّ حَجَّ بِهِ اَهْلُهُ فَمَاتَ اَجْزَأَتْ عَنْهُ فَاِنْ اَدْرَكَ فَعَلَيْهِ الْحَجُّ وَاَيُّمَا رَجُلٍ مَمْلُوكٍ حَجَّ بِهِ اَهْلُهُ فَمَاتَ اَجْزَأَتْ عَنْهُ فَاِنْ اُعْتِقَ فَعَلَيْهِ الْحَجُّ
"Herhangi bir çocuk ailesi tafarından hacca götürülür, sonra da ölürse bu yükümlülükten kurtulmuş olur. Şayet ergenlik çağına ererse hac borçlusu olur. Aynı şekilde herhangi bir köle sahibince hacca götürülür ve sonra ölürse bu yükümlülükten kurtulmuş olur. Şayet azat edilirse kendisine hac borç olur." (Ahmet bu hadisi mürsel olarak zikretmiştir. )
Bir çocuk hac için ihrama girse sonra Arafat'ta vakfe yapmadan önce buluğa erse, ihramına devam ederse bize göre haccı nafile olur. Şafi'ye göre Arafat'ta vakfesini buluğa ermiş halde yaparsa haccı farz hac olur. Bize göre nafile oluşu şuna binaendir: Zimmetinde farz hac olan bir kimse nafile hacca niyet ederek haccederse yaptığı hac nafile hac olur. Şafii'ye göre farz hac olur. Şayet çocuk bu durumda Telbiye getirerek veya farz hacca niyet ederek ihramını yenilerse ve Arafat'ta vakfe yapıp ziyaret tavafını da yerine getirirse ihtilafsız haccı farz hac olur.