Добавил:
Upload Опубликованный материал нарушает ваши авторские права? Сообщите нам.
Вуз: Предмет: Файл:
İran Dış Politikası.docx
Скачиваний:
0
Добавлен:
01.05.2025
Размер:
127.05 Кб
Скачать

1.2.2. İran-Irak Savaşı (1980-88)

1979 Devrimi sonrasında İran'ın, hem ABD hem de Körfez ülkeleri ile olan ilişkileri bozulmuştur. 1978 yılında İsrail'le Camp David anlaşmasını imzalayan Mısır da Arap devletleri tarafından dışlanmış ve yalnız bırakılmıştır. Irak ise güç kaybına uğrayan bu iki rakip devletin yerini alarak bölgenin yükselen yeni gücü olmak istemiştir. Saddam Hüseyin İran saldırmakla dört şeyi hedeflemiştir29:

  1. İran'daki Şii kökenli İslam Devrimi'nin etkisini sınırlamak

  2. 1975 Cezayir anlaşması ile İran'a bıraktığı toprakları geri almak

  3. Şattül Arap nehri üzerindeki denetimini artırmak

  4. Kuzistan bölgesindeki Arapların bağımsız olmasını sağlayarak İran'ın bu bölgedeki önemli petrol yataklarından mahrum kalmasını sağlamak.

Fakat İran başlarda Irak saldırısı karşısında biraz gerilese de kısa sürede toparlanıp Irak'ın üç misli nüfusa sahip oluşuyla insan faktörünü de devreye sokarak Saddam'ın bir yıldırım savaşıyla kolay bir zafer kazanma umutlarını suya düşürmüştür. Bu savaş esnasında İran'ın en büyük müttefiki Suriye olmuştur. Irak ve Suriye'deki Baas partileri arasındaki çekişmeden dolayı Suriye bu savaşta İran'ı desteklemiştir. Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan başlangıçta Irak'ı desteklemelerine rağmen, bu ülkenin ilerde kendileri için de bir tehlike olacağından endişe etmişlerdir30.

İran kendisi için maddi ve manevi büyük bir kayba sebep olan sekiz yıllık bu savaş sonucunda, silah sanayi bakımından dışa bağımlı olmanın faturasını ağır ödemiştir. Bir diğer önemli nokta ise, bu sekiz yıllık savaş esnasında İran'ın Amerikan menşeli silahlarına yedek parça sağlayamamıştır. İran yerli silah sanayinin olmamasının ve bu konuda Batılı devletlere bağımlı olmasının ne büyük bir eksiklik olduğunun farkına varmıştır. Bundan başka, Körfez bölgesindeki silahlanmanın sonuçlarına katlanmak ve ağır bir bedel ödemek zorunda kalan İran'ın dış politika oluşumunda etkili olana karar vericiler, Körfez Bölgesi'nin silahsızlandırılmasına ve yabancı güçlerin etkisine kapatılmasına büyük önem vermişlerdir.

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve demirperdenin ortadan kalkmasıyla uluslar arası güç dengeleri tamamen değişmiştir. İki kutuplu dünya düzeni yerini, hegemonik bir gücün egemen olduğu tek kutuplu düzene bırakmıştır. Bu değişim sonrasında İran da dış politikasını yeniden revize etmek zorunda kalmıştır. Örneğin, kuzey sınırında Azerbaycan, Ermenistan ve Türkmenistan gibi yeni bağımsız aktörler ortaya çıkmıştır. Aslında İran bölgedeki statükonun değişmesinden pek de memnun değildi ama şartların getirdiği zorunlu değişime de kayıtsız kalamazdı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra, bölgede oluşan güç boşluğu, istikrarsızlık gibi gözükse de İran için yeni bir açılım fırsatı meydana getirmiştir. Bölgede yalnızları oynayan İran, Basra Körfezi, Kafkaslar ve Orta Asya'da nüfuz alam oluşturabilmek için iyi bir fırsat yakalamıştır. Bu yeni ülkelerle kurulacak mevcut ilişkiler gereke ekonomik gerekse siyasi manada İran'ın manevra kabiliyetini artıracaktır. 1991 yılında bölgenin bir diğer önemli gücü ve İran'ın bölgesel rakibi olan Irak'ın pasifize edilmesi ise İran için bir diğer önemli pozitif gelişmedir. 1993-94 yıllarında ise Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki "Dağlık Karabağ" sorununda ve Tacik İç Savaşı'nda arabuluculuk görevi üstlenen İran yavaş yavaş bölge de aktif ve yapıcı bir dış politikanın sinyallerini vermeye başlamıştır31.

İran bölgedeki nüfuzunu arttırmak için Şii kartım çok iyi kullanmıştır. Bölge ülkelerindeki yoğun Şii nüfusu İran'ın Şiiler üzerine politika üretmesini teşvik etmiştir. Bölge ülkelerinden Irak %60, Kuveyt %24, Bahreyn %18, Katar %16 ve Suudi Arabistan %8'lik bir Şii nüfusa sahip olması bunu doğrular niteliktedir. Bölge monarklarının ve krallarının tehdit algılamasına göre iktidarları için en büyük tehlike "İran"dan gelmektedir. Eğer Humeyni'nin Aralık konuşmasını hatırlayacak olursak, bölgedeki diğer tüm rejimler illegaldi ve bu uranlıkların bir an önce yıkılması gerekiyordu. Bu amaca ulaşmak için İran'ın bu Şii unsurlarla işbirliğine gitme olasılığı ve Şii unsurlar üzerinden bu amaca ulaşma ihtimali bölge ülkelerini korkutmuştur32.

Diğer devletlerdeki Şiilerle dini bağlamda bir işbirliğine gittiğini iddia eden İran'ın bu söylemi pek inandırıcı gelmemektedir. İran'ın asıl amacının dine hizmet etmekten ziyade maddi çıkarları için böyle bir politika takip ettiğine hiç şüphe yoktur. Taflıoğlu'nun da dediği gibi "Aslında İran dine değil, tersine din İran'a hizmet etmektedir". Dünyada zulüm altında olan tüm Müslümanların kurtarılmasını salık veren İran'ın takip ettiği politika ile söylemleri birbirini tutmamaktadır. Mesela İran, Keşmir meselesine rağmen Hindistan, Dağlık-Karabağ'ın işgaline rağmen Ermenistan ve Afganistan'ın işgaline rağmen Sovyetler Birliği ile kurmuş olduğu sosyal ve ekonomik ilişkiler, İran dış politikasının dini karakterden ziyade çıkar merkezli bir eksende olduğunun kanıtıdır. 1988 yılında Humeyni'nin yapmış olduğu konuşma durumu oldukça iyi anlatmaktadır33.

"Hükümetimiz, oruç, hac ve tüm İslami ibadetlerden daha önde gelmektedir."

Genel itibariyle Humeyni dönemi dış politikasını özetlemek gerekirse, bu dönem dış politikada "siyah" ve "beyaz" alanların hâkim olduğu bir dönemdir. Humeyni'nin 1989 yılında ölmesiyle, muhafazakâr ve imamlar cephesinde önemli bir kan kaybı yaşanmıştır.

Соседние файлы в предмете [НЕСОРТИРОВАННОЕ]