
Türkiye’nin Enerji Stratejisi
I. Türkiye’nin Enerji Profili ve Stratejisi
Son on yıl içerisinde, dünyada doğal gaz ve elektrik talebinin Çin’den sonra en fazla arttığı ikinci ülke konumunda bulunan Türkiye’nin önümüzdeki dönemde de ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi artışı bakımından dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam etmesi beklenmektedir
Hızla artan enerji talebi neticesinde Türkiye’nin başta petrol ve doğal gaz olmak üzere enerji ithalatına bağımlılığı artmaktadır. Ülkemizin halihazırda toplam enerji talebinin yaklaşık %26’sı yerli kaynaklardan karşılanmaktayken, kalan bölümü çeşitlilik arzeden ithal kaynaklardan karşılanmaktadır.
Ülkemiz, çok boyutlu enerji stratejisi çerçevesinde,
- kaynak ülke ve güzergâh çeşitliliğine gidilmesini, - enerji karışımında yenilenebilir enerjinin payını arttırırken, nükleer enerjiden de yararlanılmaya başlanılmasını, - enerji verimliliğinin arttırılmasına yönelik çalışmalarda bulunulmasını ve - aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunulmasını
amaçlamaktadır.
UEA tahminlerine göre, üye ülkeler arasında enerji talebinin orta ve uzun vadede en hızlı artış kaydedeceği ülke Türkiye’dir. Öte yandan, yapılan çalışmalarda, toplam nihai enerji talebi ile toplam birinci enerji talebinin 2020 yılı itibariyle iki kata yakın bir artışla sırasıyla 170,3 ve 222,4 MTEP seviyesine ulaşması, elektrik, doğal gaz ve petrol talebinin ise sırasıyla 398-434 milyar kWs, 59 milyar metreküp ve 59 milyon ton seviyelerini bulması beklenmektedir. Artan talebi karşılamak her üç alanda da büyük oranlarda yatırım gereksinimini ortaya çıkarmaktadır. Sözkonusu yatırımların umumiyetle özel sektör tarafından yapılmasını hedefleyen Hükümetimiz, yatırım ortamının iyileştirilmesi için uygun ortamın sağlanması noktasında tüm imkanlarını seferber etmiş durumdadır.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)
EPDK
Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerinden yola çıkarak, ulusal enerji arz portföyünde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yükseltme ve enerji sepetine nükleer enerjiyi de ekleme yolunda çalışmalarını sürdürmektedir.
Yenilenebilir enerji bakımından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer almaktadır. Buna ilaveten, hidroelektrik kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisinin geliştirilmesine de öncelik verilmektedir. 2023 yılına kadar Türkiye’nin toplam enerji talebinin %30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması öngörülmektedir. Öte yandan Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine verdiği önemin bir ifadesi olarak, 26 Ocak 2009 tarihinde Bonn’da düzenlenen konferans sonunda imzalanan anlaşmayla, Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) kurucu üyeleri arasında yer almıştır.
Türkiye, ulusal enerji bileşenine nükleer enerjinin de eklenmesi için hazırlıklarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, 2030 yılına kadar Türkiye’nin nükleer enerjide 10 bin MW’lık kurulu güce ulaşması öngörülmektedir. Bu kapsamda, RF ile Akkuyu’da bir nükleer güç santrali tesisine yönelik bir Hükümetlerarası Anlaşma 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanmıştır. İkinci nükleer santralin Sinop’ta inşaası planlanmakta olup, ülkemizde üçüncü bir nükleer santralin de kurulması öngörülmektedir.
Fukushima kazasının ardından dünyadaki mevcut ve ileride yapılacak olan nükleer güç santrallerinin güvenliliğinin test edilmesi ve gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması hususu gündemin ön sıralarına yerleşmiştir.
Ülkemiz de nükleer enerji projelerinin hayata geçirilmesinde nükleer güvenliğin sağlanmasının birinci öncelik taşıyacağını çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.
Bu çerçevede, AB tarafından gönüllülük ilkesi esasında başlatılan ve AB içinde ve komşu ülkelerde bulunan nükleer santrallerin güvenli olup olmadıklarının sınanması amacıyla bir dizi stres testine tabi tutulmalarını öngören projeye ülkemiz de gönüllü olarak katılmıştır. Bu kapsamda, ülkemizde yapımı öngörülen nükleer santrallerin, inşa edilerek faaliyete geçmelerinin ardından AB’nin stres testlerine tabi olmaları kararlaştırılmıştır.
EPDK